Browsing Tag

yeni şiir

blog dergi edebiyat Genel nevin akbulut psikoloji Şiirler yeni şiir

Torino

Karanlığın simsiyah eli yüreğimdeydi
Korkulardan başka gidecek yer mi vardı?
Boyayabilir miydik en azından bir geceyi kıyısından?

Geçen zaman içinde sıcaktım
Bugün soğudum, ellerimle birlikte
Beş yıl önce sevdiklerimi artık hatırlamıyorum
Yazmam gereken şeyler vardı
Unuttum, bilerek veya bilmeyerek, Allah affetsin.

Bilmeden çıktığın yollarla ölçülebilirdi cesaretin
Ben çıktığım her yolu dalarak kaybettim
Susarak sildim haritaları
Onların yerine hatıraları yerleştirdim
Yine de varamıyorum ulaşmak istediğim anılara
Aradığım anılara artık ulaşılamıyor.

Henüz yaşanmadığından şüpheye düşeceğim böyle giderse
Bu yol nereye giderse
Sen nerede susarsan
Hangi kitabı çizdiğimi hatırlarsam
Onu da hatırlarım, ben hiç kitap çizmedim.
Uzaklardaki gölgemi, kimsesizliğime bağışlayacağım
Ant içtim, böyle giderse dediğim her şey öylece gitti.

Hatırlarken unuttuğum şeylerin içindeki en sahici düştün
Yan yana olsak hiçbir korku giremezdi içimize, içten içe bilirdik
Gidemezdik içimizden bir yere
Yan yana giden iki kar tanesi gibi eridik
Yaşanan son yazdı, son yazıydı yazacağım
O son kıştı gülmekten öldüğümüz.

Her gün yeni bir bıçak saplanırken anılara ansızın
Kötü hisler, kötü alışkanlıkları doğururken
Kendini bir parça iyi hisset diye
Çiçekler büyüttüm içinde
Onlara şiirlerden isimler taktım
Rüzgârın sesinden masallar uydurdum
Korkma diye
Geçtiğimiz her sokakta
Biraz daha kalabilmek için yanında
Küçük olan adımlarımı daha da küçülttüm

Kitaplardan başka hayatlara inanmıyordum
Seni en sevdiğim kitabın içine sakladım
Orada, korkulardan uzak bir hayatla anlaş istedim
Uzakta, o şehirde, adını yalnızca içimizin bildiği
Savaşma ama barış istedim.
Her gün gelip, sulayacaktım
Seni bu kahırdan kurtaracaktım
Seni bu dünyadan
Ağaçları bu dünyadan
Kederini uzaklara savuracaktım
Varlığınla genişleyen her şeyin içine
Tüm kurtardıklarımızla birlikte sığarken
Kötüye giden tüm aşklardan da kurtulacaktık.

Susmam gereken bir şey vardı
Sen
Ve
Ben
Ancak susarak var olabilirdik, birlikteyken bölünürdük
Biliyordum;
Yalnızca uzaklardayken yan yana olabilirdik
Yazmam gereken bir şey vardı
Yanıldım belki de

Kim tutabilirdi karanlıkta elimi
Sen olmazsan.

12.09.2023 17:00
Nevin Akbulut

 

Şiirin Hikâyesi:

Torino hayallerim de son buldu böylece, yeni bir şey olmayacağını biliyorum artık ve eskinin de devam edemeyeceğinin bilincindeyim.

blog dergi edebiyat Genel nevin akbulut Şiirler yeni şiir

Geçmiş Anılar Ülkesi

D/oluyor bazen öyle şeyler…

Uzun bir yola çıkmaya teşebbüs etmiştik
İlk kim fedasını sundu bilmiyorum ama fazla oldu
Kısa kestik, uzun konuşulması gereken her şeyi
Uzaklık merkezli mutlulukları parçalayıp, böldük
Ferahlık bildik
Yakınları uzaklaştırdık
Bir hikâye daha böyle anlaşılmaz oldu
Ederi belki de ulaşılmazlığındaydı

Rehindi ruhumda, sana anlatamadıklarım
Adını telaffuz ettiğim anda
Bozulup, susacaktı tüm öykü
Biraz da böyle yarım kalacaktık.
Boğuldu nefesim içimde
Nerede olduğunu kestiremeyince
Bir düş oldu kafamdaki tüm kırmızı renkler

Uzaklarda sirenler, yakınlarda mezarlar
Bulutlardan bile anlam kapıp, korkar olmuştuk
Yıkımlardan kopya çekiyorduk
Bir kül rengiydi bizim hayallerin içleri
Bir köz renginde, sabaha karşı susmuştu saçımdaki renkler
Saçmalıktı, ıssızlıktı, ürküntüydü
Dolu gibi, ölü gibi, kimsesiz gibi
Rüzgâr ve ölüler hep susturuyordu
Peki biz nereye kadar soyunacak,
Nereye kadar çıplak gidebilecektik anıların içine?

Bir ömür beklediğin vuslat neredeydi ki
Sana değmeden geçip, gitti
Geçmiş anılar ülkesi, bizim dilimizde kalan her hikâye
Tüm olmazların, olmuyorlar, olmayacakların nedenlerine
Kestirme yolu bulmuştun
İmkânsızlıkla yoğrulmuş, olamazlarla yıkanmıştın
Çıplaklığın buradan geliyordu

Rica ederim, sen yine de üzerine alınma bu şiiri
Kendini o kadar ulaşılmaz da bilme ama ol
Benim için ol,
Şu mükemmel hüzün için,
Uzak hikâyeleri biriktirmek için ol
Ve tüm olacak şeylerin karışık hüznü ile
Kalbinin bir yerinde kalan o onulmaz susuşlarınla birlikte
Dol ve git demeye dilim varmıyor ama yola çık.

Öleceğine sevdi herkes, çok ile süsledi
Ben de seveceğime öleyim istedim
İzahı olmayan şeyleri ölüme yaklaştırır
Ölüm gibi derdik ya ben de öyle yaptım
Ölüm gibiydi hepsi.

Aslında bu hikâye herkesin kendini bulduğu
Ama anlatamadığı, anlamadığı
Ve asla hak etmediği bir ülkenin kenarından geçiyordu
Öylece susuyordu önce periler
Sonra tüm renkler.

02.09.2023 16:30
Nevin Akbulut

 

Şiirin Hikâyesi:

Gerçekle hayali karıştırdığım gibi, artık doğru da yoktu
Ya da sen o doğrunun içinde değildin, hayaldin, uzaktın
Sendeki doğrunun gerçek bir tanımı yoktu.

blog dergi edebiyat Genel nevin akbulut psikoloji Şiirler yeni şiir

Bir Aldanıştı

Yokluk bahçesinden her geçtiğinde, geceye biriken tüm susuşların
Yazın ortalarındaki o yağmurla birlikte öpmüştüm seni
Solumda ağlayışını saklamıştım ağrılarıma
Issız sokaklarda akşam güneşi batarken o koyda
Kısacık saçlarının gölgesiydi boynumu büken, büzülen, eksilen
Şeyler vardı aramızda. Gelmeyen sabahların hastalıklı haykırışıydı gecenin çığırtkanlığı
Kurtulamadığımız. İnadına her defasında denediğimiz, acemi çocuk heyecanlarıyla
Bir susuşta bitiremediğimiz o yokluğa, bir sunuşta bitirebilmekti tek soluklu hikâyeyi
Daha kaç gidiş sığdıracaktık
Yolların artık kırgınlıklarla dolduğu dikenli yollardan geçiyorduk
Hayata dair her söylem kendimizi kanatıyordu, bir aranıştı ellerimizdeki dokunmaya beş kala
Yollarından, yoksunluklarından, kalabalığından, ıstıraplarından bir yere geçilmiyordu
Geçilmeyen sen değildi, yorgunluğun, zamansızlığın, bu manasızlığın içinde
Neyin anlamıydı yük ettiğimiz
Beni her defasında özenle kırarken, kendine kıymandı
Parçalansın ve bir nihayete ersin istemiştim aramızdaki kırılan her şey
Oysa gecenin bir körü tüm o sulardan kaçıp, karanlığı yarıp, izi bile olmayan
Bir şeyin peşine düşüp, gelmiştim, kayıp sokaklardan. Bir aldanıştı
Gözlerindeki çukur kadar uzak, karanlık ve yabancı

Akreplerin kemirdiği içinden bana bir şey kalmamıştı
Su sesi, cehennemi hatırlatıyordu, biz olmayan çağın hatıralarına sığınıyorduk
Kirli taşların üstünde, iğrenç kokulu caddelerde, sahipsiz böcekler gibi sabahlıyorduk.
Birbirimizin şah damarından bir kuytu yaratıp, her defasında oraya, beslenmeye
Seslenmeye, sessizliğe, barınmaya gidiyorduk
Evrendeki tüm umutları sökmüşlerdi göğsümden, kuşlar kırılmıştı
O mavi masal atları uzak bir heyecanla gitmişti bu susuzluğun içinde tozu dumana katıp
Çölün sıcağından beterdi, omzundaki yangınlar
Serinlemek için yanlış sulara yüzmüş, yanlış kelimeleri susmuş
Benim olmayan başka savaşları kazanmıştım
Kendi aşkımı gömmüş, başka aşkların çukuruna saplanmıştım
Günlerden, gemilerden, evin sessizliğinden, yolların soğuğundan özenle kaçıyordum
Bir yerde duracak, burulacak ve vurulacaktı bu onsuz tat
Kaçak kelimelerin, yüreğime göçtüğü bir sızılı bir dünyadaydım
Dahası yoktu, kayıp, soluk ve aldanıştı.

Gidişine yıkıldı tüm köprüler, sessizliğine sustu kelimeler
Unuttum bunca zamanı, olmayan ve olan tüm anları birbirine karıştırdım
Beklemek dediğiniz şey unutulan, eski bir sandığın dibindeki küflü bir mecaz
Telaşı bitmedi hayatın ama ben yoruldum, oyun bana göre bitti
Uzayan yalnızlıkların gölgesinde, hiç değmeyecek şeylere dokundun
Uzaklaştıkça sevindin, dokundukça küçüldün, kaçtıkça kurtulurum zannettin
İşte bir kuru söz gibi kaldı adın, ıslatamadık, boş verdik
Ne korna sesleri ilgilendiriyor beni artık, ne makine sesleri
Uzak bir sessizlik yapıştı kulaklarıma, tüm rahatsızlıklara inatla
Bırakmadı uğultular kulaklarımı. Dilimizde hep övündüğümüz
Aşkın tadına paslı bir zincir bulaştı, tasalı
Böylece onun da hakkından geldik, sonra bir daha hiçbir şeyden gidemedik
Bundan böyle ne an kollarım artık yaşamak için, ne gitmek için bir yol ararım
Sadece bahanelere sığınır, fırsat veririm akreplere, böceklere
Birbirine benzerken daha da uzayan günlere, boğmasına
Hatta o suyun buz sesine, soğuğuna bile alışırım yeraltında.

Nevin Akbulut

Bir Haziran İki Bin Yirmi Üç 14:00

Şiirin hikâyesi: 

İçimde cızırdayan bir şeyler var.

blog dergi edebiyat Genel nevin akbulut psikoloji Şiirler yeni şiir

Oyuntu

Arsızlıkla yaşayıp
uğursuzca yazmışım.
hayatla inatlaşıp
umut demişim
hayaller kurmuşum.
şarabın tadını öğrenip
kokunun gizemini keşfetmişim.
gözlerini bilip
inandım demişim.
bakışların kaypaklığına değil de
inancın değişkenliğinden dem vurmuşum.
kahretmişim korkuya, cezaya, haksızlığa.
demlenmiş, rutubetlenmişim
şarkılara ağlamış
aldanmalarıma gülmüşüm
şiirlere bağlanmış
kelimeleri mabut bilmişim.

onca derinken hâlâ arayışım
gizemli bir çukur
yorulmuşum, uykularıma kadar üveyken
dünyamı altüst edip,
beceriksizliğimi, esrikliğimi
bulamamışım
benliğimi saracak bir oyuntu.

15 Haziran 2022 17:00
Nevin Akbulut

Hikâyesi: Ruhumdaki kimlik

blog dergi edebiyat Genel nevin akbulut nevinakbulut psikoloji Şiirler yeni şiir

Safi

Şimdi beklemek farz buralarda
Al şu yanındaki zamanlarımı
Atmaya kıyamadığım virgüllerinle birlikte

Çoğumsanamayacak kadar esrarlı bakışlarındaki
Gölgeye vurulmuştum
Azla yetinmek için çoğu görmeme gerek yoktu
Beceriksiz, acemi ve mutsuzdum
Kıvılcımlarını biriktirip
Kendime kocaman yangınlar yaptım
Cehenneminde daha iyi tutuşabilmek için

Lanetli hikâyeme
Bir sessizlik de sen bahşetmiştin
Daha ne isterdim
Yeni doğan her şeyin masumiyetiyle
Bizzat ellerinle kirleteceğin
Bir zaman ayırmıştım sana
Hayatımın ortasında bölük pörçük
Vicdansızlığının dibindeki o onmaz parıltıya çarpılmıştım
Ruhumdaki fazlalığa iyi geliyordu
Yarım sevmelerin

Hem yaşayıp, hem de farkında olma yeteneğimle birlikte
Hayatının alt sokaklarında gezinen ayaklarıma
Çaresizliği ezberletememiştim
Sisifos gibi her seferinde
Yorgunluğumu umutla harmanladım
Beynimin uyuşuk zamanlarından ilham alıp
Beklemeyi öğrettim geçen zamanda
Her defasında ödül gibi gelecekti gözlerin
Ama bakışındaki anlamlarda tereddütler okudum

Bir yanımı dünyanın öbür ucundaki bir masada unuttum
Noksanlığım sana iyi geliyordu
Kötü kokulu bir ruhun, garip pençesinde
Diğer yanımdaki ucum da yabancıydı
Uçurum ve sessiz
Issız ve çıplak
Sanki çok büyüktüm de parçalarımı dağıtıyordum
Böylece daha az olacaktım
Dünyanın senin yanındaki yerinden bahsediyorum
Bütün de olsam hangi boşluğu doldurabilirdim ki
Yüz birinci pencereydi bu beklediğim
Daha da pencere yoktu gidebileceğim
Zaman yoktu, ömür yoktu
Ummadığım anda gelen umduklarıma
Bir hatırlatmaydı inadım

Sevdiğim karakterlerin olduğu sayfalar döküldü
Yine de yandığını gördüm kitapların
Doğdum sanki ecelimi yalancı çıkarır gibi
Yaşadığımı anlamıyordu çünkü
Bunca dağılmışken zaten
Ecelime neyi kanıtlayabilirdim ki
Sükût en doğru kelime oldu lügatimde
Çok şey öğrenince muradıma ereceğim sanırdım
Bunun tesellisiyle uyuya kaldığım gecelerde
Kâbuslar üretti rüyalarım her gece fabrika gibi
Sürekli beni çalıştırdı
Oradan oraya koşturdu
Üstelik kâbuslarım da benden şikâyetçiydi

Safi bir bekleyiş bu
Senin o kargaşanın içine hiç yakışmayan.

Sekiz Mayıs İki Bin Yirmi 14:00
Nevin Akbulut